30 Mayıs 2016 Pazartesi

Pazar Konuşmaları

İçimizde kaldığımız yerden devam...   
                                                                                                                           24.11.2016
                                                                                                                           Perşembe
Ve gelelim günün anlamına, önemine. Bugün öğretmenler günü ve bir öğretmen adayı olarak vatanıma, milletime hizmet etmek için yanıp tutuşuyorum. Stajda o yüreği güzel öğrencilerin gülücüklerini gördükçe ömrüm uzuyor sanki ne kadar şükretsem az. ''Elifff abla saçımı örer misin?'' diye koşmaları yok mu anladım ki öğretmenlik sadece o diplomayı almayla bitmiyor her şey oluyorsun onlara, her şey oluyorlar sana bir çok öğrencim olacak bir çok çocuğum. Sevgim sel olup taşacak. İnsanlığa hizmet temelde insanı sevmekten başlamıyor mu? İyi eğitilmiş canavarlar yetiştirmeyeceğim, birbirlerinin canını yakan insan görünümlüleri yetiştirmeyeceğim Allahın izniyle.  Allah nasip ederse seneye bu günlerde öğretmen olacağım. Bu gün hiç olmadığım kadar hayalime yakınım fakat isterdim ki bu yola beraber çıktığım, çıkmama vesilesi olan insanda yanımda olsaydı nasip değilmiş her şey de bir hayır varmış. Bu yolda beni her zaman destekleyen, her şeyden önce bana hayat okulunda öğretmenlik yapan annem ve babama çok teşekkür ediyorum. Kardeşime her zaman yanımda olduğu için öncelikle benim için bu çok kıymetli insanların öğretmenler gününü kutluyorum.  Aceleyle yazdığım bu yazıma burada son veriyor ve güncelle butonuna tıklıyorum. 

... 

İstersen yar ol gel
İstersen yara
Ne gönlümün derdini sor bana
Ne sararan yüzümü sor
Ey gönlümün sol yarısı
Aklıma koydum seni aklım almadı
Kalbime koydum seni sana doymadı
Arşımın aşkı yar
Aşk sandığın kadar değil, yandığın kadar.

      
                                                                                                                            20.11.2016
                                                                                                                         Pazar
Ben de seni unutacağım
Sonra bir daha, daha çok sevdalanacağım.
Maziye bir perde çekip senin gibi olacağım.
Daha önce sevdiğin gibi yüreğin bir daha sever belki
Ne dersin bir daha tanışalım mı?

                                                                                                                                                                                                                                                                                                             03.11.2016
                                                                                                                                   Perşembe
Mihriban

Yar deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor 
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban

Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk deyince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban




                                                                                                                                     24.07.2016

                                                                                                                                                 Pazar                                               
-DE
          Çoğu insanın boğuştuğu ama cevabına açıp da bakmaya üşendiği tanıdık bir soru: '' Dahi anlamındaki -de kendinden önce gelen kelimeden ayrı mı yazılır yoksa bitişik mi? '' Dil bilgisi kuralları, dahi anlamındaki -de'nin ayrı yazıldığını söylüyor. Kelimeye ''aidiyet'' anlamı katan -de'nin ise bitişik yazıldığını. Peki ya ben? Ayrı mı yazılıyorum yoksa bitişik mi bu hayata? Dahi anlamı mı veriyorum yoksa aidiyet mi? Keşke kuralların benim sorularıma da böyle net cevapları olabilseydi. Fakat yok. O halde sen cevapla. Beni sen cevapla, sen anla. 

         Bazen, kimi yakalasam kolundan '' Beni anlıyor musun?'' diye haykırasım geliyor. Tıpkı sana da yaptığım gibi. O kadar sıkı tutuyorum ki kolunu, korkutuyorum besbelli. O kadar sıkı tutuyorum ki, anlamıyor o da besbelli. Sözde susuyorum, gıkım çıkmıyor. Oysa ben, sesim kısılırcasına avaz avaz bağırıyorum, ''BENİ ANLIYOR MUSUN?'' diye. Çünkü insan anlaşılmak istiyor.  Sadece kendi anlaşılmak istiyor galiba etrafındaki herkese duvar örerek anlama algıları kapalı gerçekleri anlamak istemiyor. Tek taraflı olmuyor bu yüzden bazı şeyler. Dikkat tabelalarını görmekten aciz aynı yolu süratle yürüyor dibe vursa da aslında kendi kendini yıllar geçtikçe anlamadığını kendinden bile kaçamadığını anlayamıyor. Tanıdık tecrübeler zinciri bütün bunlar. Tanıdık tecrübe olur mu? Tekrara düşse bile tecrübe mi diyorlar onun adına? Ne diyorlar sahi hata mı? O zaman hata eşittir günah bazen bile bile tekrara düşmüyor mu insan. Demek ki bilmek yetmiyor. Hata yapmaktan usanmayana, ona ne diyorlar? Sizi bilmem ama, ben ona ''ben'' diyorum. Nasıl yakışıyor tahmin bile edemezsin, tabi hatanın ne olduğuna bağlı. Yoksa edebilir misin? Neyse, sen onu bunu boşver de, söylesene şimdi beni ayrı mı yazarsın bu hayata yoksa bitişik mi?

Aaaa! Az kalsın unutuyordum. Kolay vazgeçişleri, sonu gelmeyen başa sarışları...Daha doğru düzgün yaşamanın hakkını verememişken altına girilen büyük yükleri, kalabalığa karışma, parcası olma duslerini...Ama en önemlisi, her gece alınan yeni kararlarla, yeni günün sabahında; hiç bir şey olmamış gibi '' ben'' olmaya devam edişleri...
Ben olmaya...
Ben bu muyum?
Bunu mu istiyorum?
Bunu mu istedim?
Hepsine toptan bir cevabım var aslında; ''HAYIR!''
Ben böyle olsun istemedim.
Peki o zaman neden?
Senin bir cevabın var mı?
Olsa da ben o cevabı bilemeyeceğim. 
Yani anlamadığım eğer ben dediğim ben değilse, sen dediğin sen değilse; nasıl o hayat senin, bu hayat da benim olabilir ki? 

Çok mu karıştırdım kafanı?  Boşversene şimdi beni ayrı mı yazarsın bu hayata yoksa bitişik mi? Boş verme ya da ait olmak için paylaş birilerine anlat derdini. Ama anlatamazsın ki denemedim mi sanıyorsun Boşver geçer diyorlar. Unutmadan ekliyorum. Kafanı meşgul tut, iş edin ona odaklan, elindekine şükret, burnu büyüklük yapma ''GEÇER'' diyorlar.
Tam olarak geçen nedir?
Benden geçecek olan nedir? 
Ben zaten ''ben'' den geçmişken, kendimin ucuz bir taklidiyken, benden geçecek olan nedir? Banane benden ben sahibi olan bir kul iken.
Sorun zaten her şeyin benden geçmesi değil mi?

Yeter artık geçmesin. Yıllar böyle, günler böyle geçmesin. Dursun dursun ki tutayım ucundan her neyse beni bu döngüde parçalayan. Dursun ki elbet bir gün mahşerde bile olsa yüzleşelim, göz göze gelelim. Eğer geçerse nasıl buluşuruz söylesene. O yüzden geçmesin. Kimse bana geçer demesin. 
 Şimdi son kez soruyorum. Sen soru mu biliyorsun. Ya cevabı mı biliyor musun? Soruyu değiştiriyorum bir de kendine sor bu soruyu: '' Seni ayrı mı yazarsın bu hayata yoksa bitişik mi?'' Aslını itiraf ediyim mi çoğumuz zaman zaman ayrı ve bitişik yazılıyoruz. Ayrı yazıldığımızda tutunmayı bilmek gerek hayata bitişik yazıldığımızda hep düzenin böyle gitmeyeceğini bilmek gerek. Cevabını bilmediğin soruyu sormayacakmışsın. Bir soru sordum madem yeterince uzattıktan sonra cevabını vereyim. Allah beni sana yazana kadar ayrı yazılmak istiyorum bu hayata.
Şimdi sen cevapla.



                                                                                                                                          08.06.2016
                                                                                                                                           Çarşamba

   Bugün biraz ''özel'' bir gün illa pazar olmasına gerek yok çok şekilci bir insan değilim bu yüzden bu dipnotu eklemek istiyorum.

Gönül yardan geçmiyor.

...

                                                                                                                                              05.06.2016
                                                                                                                                                   Pazar

 Bir söz vardır: '' İnsan unutur.'' İyi ki unutuyoruz hatırımızdan git gide eksiliyor bazı şeyler yoksa yaşarken bazı yüklerin ağırlığı altında eziliyor bulurduk kendimizi. Herkes bir şeylerden şikayetçi, sabırsız, tahammülsüz suçu, kabahati kendinde değil de karşısındakinde bulmaya daha bir meyilli. Haklı olmanın ne önemi var ki? Haklı olmak işe yarıyor mu kalp kırıldıktan sonra. Kalp kırmak yetmiş kere Kabe'yi yıkmaktan daha fenaymış o halde insanlar nelerine güvenerek o kalbi yerle bir ediyorlar sonra aynı şey kendilerine yapıldığında bir acıtasyon içerisinde buluyorlar kendilerini. ''Men dakka dukka'' (Eden bulur)

...

 Yine bir Pazar. İnsanlar Pazar günlerini iple çeker tatil diye ben hiç gelmesini istemiyorum. Pazarları ''O''nun yüzünden sevmiyorum. Anlamlı, değerli, kıymetli bir şeyler vardır her insan için o değerler hiç eksilmesin isteriz. Bir masa, bir şapka, bir yol sizi alıp başka yerlere götürebilir olduğunuz yerden ruhen. İşte ben bedenimle ruhum arasındaki bu yolculuğa Pazarları çıkıyorum.Çünkü aşk denen o illete bir kere düşmeye gör yanıyorsun yandım. Mesafenin de ayrılığın da hiç bir şeyin önemi yok kalp diğer kalbe sadıksa. Sevmiş olmayı, onu tanımış olmayı seviyorum. Kimseye anlatmama gerek yok içimde yaşamayı ve arada böyle kağıtlara dökmeyi seviyorum. Bir Allah bir ben yeter bu kadarı kafi.  Ben küçükken de saçmasapan evlilik programları vardı şimdi olduğu gibi toplumun ahlak seviyesi çıtanın altında fazlasıyla hal böyle olunca. Bir Semra teyze vardı orda kulakları çınlasın 'Daldan dalaaaa' diye slogan türemişti ondan kaynaklı. İşte günümüzde aşklar, insanlar aynı böyle daldan dala. Bazen şöyle düşünüyorum gerçekten sevilmeyi hak edenler sevilmiyor ve haketmeyenler ise fazlasıyla o duyguyu sömürüyorlar. Gönül ferman dinlemiyor ki dinletemiyorum bir anne çoçuğuna söz geçiremez Allahına sığınır ya bende de o misal. Şuan ne yapıyor, iyi mi, mutlu mu en acısı sevdalı mı? Kokusunu özlüyorum bazen çok özleyince burnuma geliyor hiç bir hatırayı atmaya, silmeye kıyamıyorum bir ömür yasını tutacak gibiyim ve bir ömür aşık kalacak gibi. İnsan sevmediği birinin kokusuyla uyur mu hiç? Özler, özler, özler tek kelime edemez yüreğine oturur sözcükler saatlerce düşünür ağlar zırlar ki bu ben böyle sanki her şey düzelirmişcesine sabah kalkar gözleri japon balığının gözlerine dönmüş halde bulur kendini ki bu da ben sevmek bana iyi gelmiyor bir gün benim onu sevdiğim kadar beni seven biri çıkarsa karşıma ancak o zaman ondan vazgeçerim. İşte bu yüzden yazımın en başında insan iyi ki unutuyor dedim ve şimdi son olarak şunu ekliyorum o söz benim sevda anlayışıma dahil değil.

                                                                                                                             30.05.2016
                                                                                                                               Pazar


Ankara'nın bana kattığı 668. Madde: 

Şimdi sizlere yukarıda görmüş olduğunuz fotoğrafın hikayesini anlatacağım. Zaman zaman hayatın telaşesi içinde git geller yaşadığımız doğrudur. Küçük şeyleri unuttuğumuz, güzel şeyleri ertelediğimiz ve aslında bakıpta göremeyen körleşen insan topluluğu arasına katıldığımızı fark edemeyiz. Bir ''A'' kişisiyle tanıştım. Bu aslında onun hikayesi. Ben her zaman ki sıradanlıkla okula doğru ilerlerken o bana öyle bir farkındalık getirdi ve kendimi silkelememde yardımcı oldu ki anlatamam. Görme engelli bir kardeşimiz, normal bir şekilde ilerlerken motorsiklet sarı çizgiye park edili halde olduğu için hafif/ağır ona göre derecesini bilemeyeceğim çarpıp sendeliyor gözlerimin önünde. İnsanlar bu tür durumlarla karşılaştıklarında yardım etsem/etmesem? Kendini kötü mü hisseder, ben yardıma muhtaç değilim mi der.Bilemiyoruz tereddütte kalıyoruz. Biz insanız, makine değiliz ki hepimiz birbirimize muhtacız o kardeşimizin engeli var diye gözü görmüyor diye o zaman senin gören gözün onun görmeyen gözü olacak. İşiten kulağın işitmeyen kulağı olacak böyle böyle tamamlayacaz birbirimizi. Ne demiş sevgili Nazım: '' Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine. Gerçi, mühim olan bence gönül gözünün açık olabilmesi. O an kendiliğinden gelişti koluna girdim iyi misiniz diye sordum, olağan şeyler sohbet etmeye başladık tanıştık, insanlar birbirlerine çok yabancılaşmış , korkar olmuş hep bir mesafe biz ne ara bu kadar fesatlaştık? Durağa gitmeye çalışıyormuş ama yolu bir görseniz o kadar çok engel var ki bir an kendimi onun yerine koydum yanındayım ama gözlerimi kapattım ''Allahım dedim sana binlerce kez şükürler olsun.'' Bir uzvumuz eksik olsa nasıl da kıymetini anlayacağız ama varken şükretmek kaçımızın aklımıza geliyor aslında çok benciliz başkasında olmadığını görünce kendinde olduğuna olmayanın noksanlığıyla şükrediyorsun. Ben o kardeşimizi durağa bıraktım, otobüsüne bindirdim. Çok mutlu oldu oysa ki haberi yok ben ondan kat kat daha fazla mutlu oldum. Teşekkürlük bir şey de yoktu insanlık görevimdi. Vicdanı olan her insanın yapması gerekendi.Ben bu olaydan sonra gittim ve o motorsiklete bu notu yapıştırdım artık aracın sahibi gördü görmedi bilmiyorum, güvenlikçilerle konuştum o abimiz bir daha o sorunla karşılaşmasın diye bizim yapabileceğimiz bir şey yok dediler ee kim ne yapacak o zaman sen yapmazsan, o yapmazsa herkes birbirine atarsa kim yapacak?  Sonra ben o abimizle dün yine karşılaştım yine aynı yerde ve bu sefer final sınavım olduğu için yarı yola kadar eşlik edebildim sadece sesimden tanıdı beni hal hatır sorduk birbirimize direk adımı söylemesi unutmamış ya dedim gerçi bende ismini söylediği bilgileri unutmamıştım. Şuan saat sabahın 4'ü ve  neredeyse her gün önünden geçtiğim  görme engelliler okulunu ziyaret etmeyi düşünüyorum. Bir küçük kıvılcım bakın nelere sebebiyet veriyor. Bu yüzden güzel kitaplar okunmalı, şarkılar söylenmeli, içindekiler dökülmeli cümlelere ertelememelisin ve çok sevmelisin önce kendini sonra tüm insanları insanların kötülüklerine, yüreklerinin çirkinliklerine aldırış etmeden, yıldırmamalı seni engeller kendi çizginden ödün vermemelisin. Çünkü gerçektende o yeşilçam filmlerinde çalan şarkı gibi hayat gerçekten de sevince güzel. Hani derler ya: '' Para ile imanın kimde olduğu bilinmez.'' diye sen kendinde Allah sevgisini ve sonra insan sevgisinin varlığını bulundurmalısın. Zaten birincisi varsa doğrudan ikincisi de olur. İşte bu fotoğraf o ''A'' kişisinden kalan bir hatıradır ve bu şehrin bana kazandırdıklarından bir tanesi.




'' Peki insanlar nerede?'' dedi Küçük Prens.
'' İnsan kendisini çölde çok yalnız hissediyor.''
'' İnsanların içinde de öyle hissedersin.'' dedi Yılan. ''Arada pek fark yoktur.''


Siz doktor, yazabilir misiniz bir gülü yeniden 
                                               Alıştırabilir misiniz baharı çürüyen toprağa 
                                               Kabaran yağmuru yer altına 
                                               Ve bir aşkı ayrılığa 
                                               Yakıştırabilir misiniz doktor 
                                               Kanatlarında hüzün ve manolya taşıyan
                                               Kuşlarla konuşabilir
                                               Ve trampeti mi geri verebilir misiniz bana?



İnsanın en büyük ve en güçlü yönü kalbi, en küçük yönü kalıbıdır ki kalbin kabuğudur. / Marifetname